Sonunda döndük ama İstanbul'un kalabalığı ve sıcağı karşıladı bizi hemen. Bir haftadır öyle sessiz, öyle huzurluymuşuz ki, havaalanından eve gelinceye kadar gürültüden kafam patladı resmen!
Tatil fotoğraflarına ve izlenimlerime başlamadan önce sizi uyarmalıyım: bizim eşimle tatil anlayışımız toplum geneline göre oldukça farklıdır. Genelde sezon dışında (Haziran, Eylül), kuş uçmaz-kervan geçmez, hatta çoğu kimsenin adını bile bilmediği yerlerde yaparız tatillerimizi. Neden mi? Tabii ki kalabalığa ve gürültüye maruz kalmamak için. Yanımıza bilgisayarımızı, DVD'lerimizi, ufak ses sistemimizi ve kitaplarımızı alır keyif yaparız bol bol.
Bir defa sosyetik sahillerin birinde bir Beach Club'a gidelim dedik, bin pişman olduk. Anlayacağınız tatil köyleri, büyük oteller, müzik, kalabalık bize göre değil pek. Müzik dinlemek ve eğlenmek istediğimizde İstanbul'dan iyisi yok zaten. Balayımızda bile koca plajda bizden başka 8-10 kişi vardı! Bu yüzden bize uyup da her gittiğimiz yere gitmeyin, sıkıntıdan ölebilirsiniz ;p
Bildiğiniz üzre bu sefer rotamız Datça idi. Datça'ya ulaşım biraz sıkıntılı. Bodrum'dan feribot ile geçebiliyorsunuz ama feribot saatleriyle uçak saatleri uymuyor genelde. Biz Dalaman'a uçup oradan Havaş ile Marmaris'e geçtik. Sağolsun pansiyon sahibimiz bizi buradan aldı. Ama otogardan otobüsler de var. Neticede uçaktan indikten sonra sizi orman ve deniz manzaralı, bol virajlı, yaklaşık 3 saatlik bir yolculuğuın beklediğini hesaba katın mutlaka.
Yine başbaşa sessiz bir tatil yapacağız derken, bu kez bizi bir sürpriz bekliyordu; pansiyon sahiplerimizin İngiltere'den aile dostları vardı misafir olarak. Öyle sıcakkanlı, öyle içten ve öyle komik insanlardı ki, İngiliz olduklarından şüphe ettim uzun süre. Birlikte yemeklerimiz, deniz keyfimiz ve gece sohbetlerimiz tadına doyulmazdı. Hele de bıcır bıcır konuşan, şirinlik abidesi torunları.. İnşallah en kısa zamanda misafirimiz olacaklar İstanbul'da.
"Her işte bir hayır vardır" sözünü defalarca tekrarlayarak ve edindiğimiz güzel dostlukların keyfiyle Dubrovnik turumuzu iptal ettiği için Pronto Tur'a teşekkür edeceğiz nerdeyse!!
Ve işte fotoğraflar;
Pansiyonumuz bu binada bulunan oldukça konforlu üç oda ve bahçe içindeki 5 bungalovdan ibaretti. Biz burada kaldık. Bahçede bir sürü badem ağacı, meyve ağaçları ve her türlü sebze vardı. Sabah kahvaltıya bahçeden meyvelerimizi kopartıp gidiyorduk.
Nerdeyse tamamı bize ait olan plajımız...
Akşam yemeği sonrası keyifli sohbetlerimizden bir manzara...
Bahçemizdeki bademler... Mmmmmm, nefislerdi!
Knidos Antik Kenti'nin bulunduğu koy... Antik kentteki kalıntılar pek iyi durumda değildi ama koyun güzelliği büyüledi bizi.
Ve eski Datça... Daracık, şirin sokakalarında dolaşmaya, elişi dükkanlarını karıştırmaya, keklerine ve limonatasına doyamadık.
Ve bu harika fotoğraf için canım eşime buradan tekrar kocaman bir teşekkür ;D
PEK MÜHİM NOT: Blogumun 1. yılı için yaptığım çekilişin bitmesine 3 gün kaldı. Yorumlar buraya lütfen...
13 Haziran 2010 Pazar